Duyuma Dayalı Tanık Beyanının Geçerliliği
Yargıtay çok sayıda kararında duyuma dayalı tanık beyanının, hükme esas alınamayacağını belirttiği gibi yerel mahkemeler de duyuma dayalı tanık beyanları geçerli görmemekte hatta bu nitelikteki beyanları duyan hakim tanığı uyarmaktadır. Duyuma dayalı bir başka deyişle görgüye dayalı olmayan tanık beyanları dolaylı anlatım ve aktarım niteliğinde olduğundan bu tür doğrudan görgüye dayanmayan tanık beyanlarının geçerli olmaması gayet hukuki ve mantıklı bir uygulama. Gerçekten tanığın kendi gözleri ile görmediği, kendi kulakları ile bizzat işitmediği bir olayı başkasından duyduğu şekilde anlatması güvenilir bir tanık beyanı olarak kabul edilemez.
Duyuma dayalı tanık beyanları konusunda bazı Yargıtay kararları şu şekildedir:
“Mahkemece, dinlenen tanıkların görgüye dayalı bilgileri yoktur. Tamamı duyuma dayalı bilgilerdir ve davacının alacağının varlığını kanıtlamaya yeterli değildir. Bu durumda davanın reddi gerekir.” (Yargıtay 13. H.D. 2012/13178 E. , 2012/17487 K., T.05.07.2012 )
“Davacı erkek tanıklarının beyanlarının bazıları davacıdan duyum, bazıları ise görgüye dayalı olmayan beyanlar olup boşanmaya esas alınamaz.” (Yargıtay 2. H.D. 2016/13531 E. , 2016/12519 K. , T.28.06.2016 )
“…..anlatımlarına itibar edilen bu tanığın beyanları görgüye dayalı olmayıp, duyuma dayalıdır. Ayrıca yargılama sırasında dinlenilen diğer davacı tanığının ise, davacının ailesinin yanına dönerken evliliği sırasında ailesi tarafından alınan eşyaları aldığını, düğünde 5-6 tane burma bilezik takıp bunları davacının yanında getirdiğini beyan ettiği görülmektedir. Bu nedenle de, sırf duyuma dayalı tanık beyanına dayanarak hüküm kurulması doğru değildir.” (Yargıtay 3. H.D. 2013/16952 E. , 2014/1575 K. , T.05.02.2014 )
Görgüye Dayanmayan Tanık Beyanının Geçerli Olmayışının Yasal Dayanağı
Her hukukçunun aşağı yukarı bildiği ve yukarıdaki içtihatlardan da anlaşılacağı üzere görgüye dayalı olmayan ve yalnızca duyuma dayalı tanık beyanı mahkemelerde geçerli kabul edilmiyor. Peki bunun yasal dayanağı nedir? Niçin mahkemeler duyum niteliğindeki beyanları geçerli kabul etmemektedir? Son derece garip ama duyuma dayalı tanık beyanını geçerli kabul etmemenin hiçbir yasal dayanağı yoktur. Evet, gerçekten duyuma dayalı tanık beyanı mantıklı ve adalet gereği geçerli kabul edilmiyor ama bunun somut bir yasal dayanağı da bulunmuyor. Duyuma dayalı tanık beyanı konusunda Yargıtay kararları var ama hiçbir yasal dayanak yok. Türkiye’deki hukuk garipliklerinden birisi de budur. Dolayısıyla bir tanık çıkıp “X’in Y ile zina yaptığını bana Z söyledi” veya “A’nın B’ye tokat attığını C’den duydum” şeklinde beyanını hakim kabul etmediğini açıklasa ve taraflardan birisi de “neden bu beyanı kabul etmiyorsunuz, bunun yasal gerekçesi nedir” diye sorsa hakim herhalde cevap veremezdi.
Gerçekten delil hukuku açısından bu kadar önemli bir kuralın ceza usul ve hukuk usul yasalarında yer almamasının mantığını anlamak mümkün değil. Her türlü ayrıntıyı düzenleyen hatta tanıklıktan çekinme konusunda bile çok sayıda detaylı maddeler içeren usul kanunlarımız son derece garip, hatta komik bir şekilde duyuma dayalı tanık beyanın geçerliliği konusunda hiçbir hüküm içermemektedir. Belli ki kanun koyucu, delil hukuku açısından bu kadar önemli bir düzenlemeyi yasaya eklemeyi ya unutmuş ya da yasaya eklemeye değer görmemiştir.
Usul Kanunlarına Duyumun Geçerli Bir Tanık Beyanı Olmadığı Açıkça Yazılmalıdır
Sebep ne olursa olsun duyuma dayalı beyanların geçerli olmadığı mutlaka usul kanunlarında açıkça yazılmalıdır. Hatta bu yetmez, duyuma dayalı beyanın tanımı yapılmalı, hangi tür beyanların “duyum” niteliğinde olduğu yoruma yer bırakmayacak şekilde somut kriterlerle açıkça kanunda belirtilmeli ve hatta duyuma dayalı beyanın bir itiraz ve de bozma sebebi olarak düzenlenmesi gerekir kanısındayım. Zira delil değerlendirmesine ilişkin bu kadar önemli bir kuralın kanunda yer almaması ve mahkemelerin yorumuna bırakılması doğru değildir. Duyumun delil olmayacağı açıkça kanuna yazılmazsa yarın şu veya bu sebeple mahkemeler hatta Yargıtay bile duyuma dayalı beyanı geçerli kabul eden bir karar da verebilir. Dolayısıyla gerek HMK’ya gerekse CMK’ya yeni maddeler eklenerek “duyum” niteliği taşıyan tanık anlatımlarının hukuki geçerliliğinin olmadığı ve hükme esas alınamayacağı açıkça yazılmalıdır. Zira bu kadar kritik bir delil hukuku konusunda kanunda açıklık bulunmaması ve teamüle ve mevcut Yargıtay kararlarına göre işlem yapılması hem abes hem de keyfiliğe kapı araladığından tehlikelidir.
26.07.18
Av. İlker Atamer