Avukatın Duruşmada Ayağa Kalkması
Yıllardır avukatların büyük bölümü tarafından uygulanan bir gelenek var. Avukat, duruşma salonuna girdikten sonra hakim otur diyene kadar ayakta bekleyip, her söz aldığında ayağa kalkmakta ve her “gereği düşünüldü” dendiğinde yine ayağa kalkmaktadır… Bu geleneğin acaba bir yasal dayanağı var mı yoksa kalıplaşmış bir davranış biçimi mi? Usul hukuku bakımından konuya baktığımızda şunu görüyoruz: gerek HMK’da gerekse CMK’da ayağa kalkılmasına dair sadece 2 hüküm var, birisi yemin edilmesi diğeri ise hükmün açıklanmasıdır. Dolayısıyla bu iki durum dışında avukatın duruşmada beyanda bulunurken ayağa kalkmasını zorunlu kılan hiçbir yasal dayanak bulunmuyor. Yıllardan beri süre gelen avukatın ayakta durması geleneğinin özellikle son birkaç senedir esnemeye başladığını gözlemliyorum. Avukatı ayağa kalkmaya zorlayan bir kanun hükümü olmadığından yola çıkan bazı genç avukatlar arasında son dönemlerde özellikle son birkaç senede bu yerleşik uygulamayı kaldırmaya yönelik bir gelenek başladı. Hüküm açıklanmadığı veya yemin edilmediği sürece ayağa kalkmıyorlar ve hakim tarafından ayağa kalkmaları yönünde uyarıldıklarında da “kanunda hangi hallerde ayağa kalkılacağı belli, dolayısıyla ayağa kalkma yükümlülüğüm yok” şeklinde cevap vererek direniyorlar. Bu konuda kendi yoruma geçmeden önce ayağa kalkma mevzusu üzerine yaşanmış bazı ilginç olaylara değinmek istiyorum:
İstanbul Barosu’nun Avukat Hakları Merkezi’ndeki eski dönem üyelerinden biri olduğum için avukatların yaşadığı buna benzer sorunlardan doğal olarak benim de sıkça haberim oluyordu. Ayağa kalkmadığı için avukata “hakkında suç duyurusunda bulunacağım” diyen hakimden tutun da “avukatın ayağa kalmasına” dair ara karar veren, hatta “gereği düşünüldü dendiğinde davalı vekilinin ayağı kalkmadığı görülmekle, mahkeme salonundaki tüm koltuk ve sandalyelerin mübaşir eliyle dışarı çıkartılmasına” şeklinde ara karar verip avukatın altındaki koltuğun çekilmesine kadar bir sürü sıra dışı olay biliyorum. Hele bu sonuncu olayın duruşma zaptını bizzat gördüm. İstanbul Anadolu İş Mahkemesi hakimlerinden birisinin ayağa kalkmayan taraf vekilini ayağa kalkması konusunda uyarıyor, bunun üzerine avukat ayağa kalkmıyor ve kendisini ayağa kalkmaya zorlayan bir kanun hükmü bulunmadığını beyan ediyor, hakimin de buna tepki olarak “gereği düşünüldü dendiği ve uyarıldığı halde davalı vekilinin ayağa kalkmaması üzerine duruşma salonundaki sandalyelerin salon dışına çıkartılmasına” şeklinde ara karar verip mübaşir vasıtasıyla avukatın altındaki sandalyeyi alıyor ve avukatı zorla ayağa kaldırıyor. Bildiğim kadarıyla bu olayın ardından gözlemci avukatlar bir sonraki celseyi izlemeye gitti ve hakim bu sefer kimseyi ayağa kalkmaya zorlamadı.
Bu garip örneklere rağmen, ayağa kalkma konusunda gözlemlediğim kadarıyla hakimlerin büyük çoğunluğu kanunda ayağa kalkmaya dair 2 durum dışında avukatı ayağa kalkmaya zorlayacak bir hüküm bulunmadığından ve avukatı “ayağa kalkın” diye uyardığında “hukuken kalkma zorunluluğum yok” cevabı karşısında pek yapabilecek bir şey olmadığından bunu mesele haline getirmiyorlar ve avukatın ayağa kalkmamasını saygısızlık olarak görmüyorlar. Ancak eskilerden kalan yerleşik uygulamadan dolayı avukatın ayağa kalkmasına alışık olan ve ayağa kalkılmamasına otoritesine tecavüz olarak gören bazı hakimler avukatların oturduğu yerden konuşmasını makamlarına yapılmış bir saygısızlık olarak görüp bunu mesele haline getirebiliyor. Bununla birlikte son yıllarda avukatı ayakta dinleme saplantısını aşan çok sayıda komplekssiz hakim de görüyorum. İstanbul’daki bazı ceza mahkemesi hakimlerinin ara karar açıklanırken ayağa kalkanları görüp “ayağa kalkmanıza gerek yok hüküm açıklamıyorum ara kararı yazdırıyorum” dediğine de tanık oldum.
Silahların eşitliği ilkesi gereği iddia ve savunma makamları eşit olup biri diğerinden üstün olamaz. Ancak dünyada sadece bize özgü olan gerçekten saçma sapan bir uygulama var ki savcı ile hakim yukarıda yana yana otururken savunma makamı olan avukatların onlardan daha aşağı seviyede oturuyor. 50’den fazla ülke gezmiş ve pek çok farklı ülkede duruşma izlemiş biri olarak şunu kesinlikle söyleyebilirim: Dünyada hakim-savcı-avukat oturma pozisyonunda 2 temel uygulama var. Birincisi hakimin yüksek kürsüde olması ama iddia makamı (savcı) ve savunma makamının (avukatın) aşağıda ve eşit seviyede olması, ikincisi ise hakim de dahil her 3 yargı ayağının da eşit seviyede olması. Ama hakim ile savcının yüksekte eşit pozisyonda oturup da avukatın aşağıda oturduğu tek ülke görebildiğim kadarıyla maalesef Türkiye.
Avukatın duruşmada ayağa kalkmaması mevzusu işte bu meseleyle doğrudan ilintili. Karar verici konumda olan hakimlik makamına saygı göstermek adına ayağa kalkmaktan bir avukat olarak asla rahatsız olmam. Asıl rahatsız edici olan ayağa kalkma konusunda savcılara ayrıcalık ve bağışıklık tanınması ve sanki hakimlik makamına saygı göstermesi gerekenin sadece avukatlar ve sıradan vatandaşlar olduğuna dair tek yanlı ön kabul ve uygulama. “Gereği düşünüldü” dendiğinde veya hüküm açıklandığında hiçbir savcı ayağa kalkmıyor ama nedense sadece avukatın ayağa kalkmaması göze batıyor. Konuşurken veya mütalaa verirken ayağa kalkan bir savcıya henüz rastlamadım. Dahası normalde kanun açıkça ve ayrım yapmadan “hüküm ayakta dinlenir” diyor ama mahkeme hükmünü ayakta dinleyen tek bir savcıya denk gelmedim. Hakim veya heyet karar için ara verdiğinde herkes dışarı çıkarken savcılar duruşma salonunu terk etmiyor. Özetle demem o ki, ben dahil bazı avukatlar kanunda açıkça yazmasa dahi hakimlik makamına (hakimin şahsına değil) saygı ve nezaket gereği ayağa kalkılabilir diye düşünüyor ancak ayağa kalkmaya dair beklenti sadece avukatlara yönelik olmasın. Savcılar da aynen avukatlar gibi hakimlik makamına saygı göstersin. Yoksa sadece avukatın ayağa kalkmamasından rahatsız olan ama savcıya yönelik benzer bir beklenti içinde olmayan bir hakim bana “ayağa kalk” dediğinde rahatsız olurum ve kalkmam. Hatta hakim, avukat olarak duruşmada ayağa kalkmama dair hukuki dayanaktan yoksun bir ara karar verse de kalkmam.
Av. İlker Atamer